16 Ocak 2020 Perşembe

William Faulkner'in Nobel Konuşması


HER ŞEY KORKMAKLA BAŞLAR
Bayanlar ve baylar,
Bu ödülün şahsıma değil, çalışmalarıma verildiğini düşünüyorum – ızdırap ve terle yoğrulmuş gayesi, zafer kazanmak, hele ki kâr etmek asla olmayan; tek gayesi, insan ruhunun daha önce yaratmadığı metinler yaratmak olan çalışmalarıma. Aslında bu ödül bana emanet edildi. Ödülle beraber gelen parayı amacına ve anlamına uygun şekilde bağışlayacak bir yer bulmak zor olmayacaktır. Ancak ödülün getirdiği şanı da aynı şekilde kullanmak ve bulunduğum bu yeri zirve kabul eden, varlığını benimki gibi bir çalışma hırsına adayan genç kadın ve adamlara seslenmek istiyorum, ki aralarından bazıları günün birinde şu an durduğum yerde duracaktır…
Bugün yaşamakta olduğumuz trajedinin kaynağı öylesine yaygın ve evrensel bir can korkusu ki uzun zamandır bu trajediye maruz kaldığımızdan ona tahammül etmeyi de öğrendik. Ruhsal konuları artık problem etmiyoruz. Çünkü artık tek bir soru var: Beni ne zaman havaya uçururlar? Bu yüzdendir ki bugün yazı yazan genç kadın ve adamlar, insan kalbinin kendiyle çelişmesinden doğan sorunları unuttular. Halbuki iyi bir yazı ortaya çıkarmak için gereken bir tek odur. Bir tek onu yazarken çekilen acıya ve dökülen tere değer.
Yazar bunları tekrar öğrenmeli. Her şeyin korkmakla başladığını öğrenmeli. Çalışma odasında sadece kalbin eski doğrularına, geçici ve ölüme terk edilmiş hikayelerin mahrum bırakıldığı evrensel gerçeklere, sevgiye, onura, acıma duygusuna, gurura, şefkate ve fedakarlığa yer verip, bunları sonsuza dek unutmamalıdır. Bunları öğrenene kadar bir lanetin gölgesinde çalışacaktır. Aşktan değil de ihtirastan bahsedecektir; kimseye değerinden bir şey kaybettirmeyen yenilgilerden, umut ışığı yakmayan zaferlerden bahsedecektir. En kötüsü de tüm bunları acımasız ve şefkatsiz bir üslupla anlatacaktır. Onun acıları evrensel olanın kemiğinde yara izi bırakmaz. O, kalpten değil, salgı bezlerinden yazar.
Bütün bunları yeniden öğrenene kadar insanoğlunun sonunu izliyormuş gibi yazacaktır. Ben, insanoğlunun sonunu kabul etmeyi reddettim. İnsanın ölümsüzlüğünün dayanma gücünden geldiğini söylemek kolay. Kıyamet habercisi son çan da çalınca ve çanın sesi, sönmekte olan o son kızıl akşamda, asılı kalmış son değersiz kayanın yüzeyinden de silinince, işte o anda bile geriye son bir ses kalacak: Onun cılız ve yorulmaz sesi; konuşmaya devam ediyor…
Ben bunu kabul etmeyi reddediyorum. Ben insanoğlunun sadece dayanacağına değil, güçleneceğine inanıyorum. Bütün yaratıklar arasında sadece onun, ama yorulmaz bir sesi olduğu için değil, bir ruhu – şefkat, fedakarlık ve dayanma gücü yüklü bir ruhu- olduğu için ölümsüzlüğü yakaladığına inanıyorum. Şairin ve yazarın görevi işte bunlar hakkında yazmaktır. İçini rahatlatarak insanın dayanma gücünü artırmak ve geçmişteki zaferlerin kaynağı olan cesareti, onuru, umudu, gururu, şefkati, acımayı ve fedakarlığı hatırlatmak onun ayrıcalığıdır. Şairin sesi yalnızca insanoğluna ait kayıtlar değildir, aynı zamanda onun dayanmasına ve güçlenmesine yardım eden destek noktasıdır, temeldir.

Konuşmanın Kaydı için: https://www.nobelprize.org/mediaplayer/?id=1397

13 Ocak 2020 Pazartesi

Beş Kitap Beş Yazar -1 : Uğur Nazlıcan

Uğur Nazlıcan’a  tekrar tekrar okumak istediği beş kitabı ve beş yazarı sordum. Şöyle de güzel cevaplar aldım..


BEŞ KİTAP

1. Kara Kitap, çünkü, 

“...birlikte gittiğimiz bir filmi bir üçüncü kişiye hikâye ederken belleğinin ve hatırladıklarının benimkinden ne kadar farklı olduğunu korkuyla anladığımda seni severdim...”



2. Albaya Mektup Yok, çünkü,

“Kesin şu hayvana bakmayı, dedi albay. Bu kadar çok bakarsanız eskir horozlar.”


3. Savaş ve Barış, çünkü,

“...(savaşa) gidiyorum, çünkü burada sürdüğüm hayata katlanamıyorum.”


4. Karamazov Kardeşler, çünkü, 

“Çoğu zaman insanlar, hatta caniler bile haklarında verdiğimiz yargılardan çok daha saf, temiz ruhlu olurlar. Biz de öyleyiz.”


5. Divan, çünkü,

dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filân sanırsan
kürdistan’da ve muş-tatvan yolunda bir yer kanar




BEŞ YAZAR

1. Ehmedê Xanî

Bana neden yazmam gerektiğini gösteren mum ışığı, her bunaldığımda döndüğüm baba evi, huzursuz gündüzümün, huzurlu gecemin yazarı, şairi, mütefekkiri



2. Tolstoy

Bir okur olarak gönlümden geçen bütün hasretlere, fırtınalara, ihtiraslara, zaaflara değiyor yazdığı her şey.


3. Orhan Pamuk

Her okuduğum romanıyla fikrimi, anlatmak istediğim şeyi nasıl anlatabileceğimi besleyen büyük, benim için yaşayan en büyük romancı..



4. Borges

Sana ne diyebilirim ki, zavallı Borges...



5. Attila İlhan

Karakter zenginliği, kelime zenginliği, tarih perspektifi, üretkenliği, her biri bir psikoloji haritası sayılabilecek romanları... Benim şu sıkıcı hayatımı nasıl anlatırdı acaba, diye merak ettiğim tek yazar.