“Mecbur olursam ağlamasını da bilirim.”
Bir klişeye başvurarak kopuyorum
günün belli saatlerine yayılan her bir ağızdan
durmadan tekrar ediyorum
istesen de istemesen de bir tekrarsın sen
dünyanın ağzında
cehennemin iltihap tutmuş zarında
önce sesini unutarak ölüyorum
kendimi ikna ettim, hemencecik, daha önce kullanılmış bir sessizlikle
mezarlar açılır ve ölüm tekrar bizi terk eder
savaş ilk kez girmez insanın evine
iyi niyet bir nişanedir, hep vardır
göz inkâr ede ede kulaklaşır meydanların kiri gibi
“bende bir şeyler erken yaşlanır”
duyanlar buna da klişe diyecek kuytularda
söz çoğaldıkça kelime bıçak olacak çehremde
bir yırtık
bir iz
bir ödün
biyografime hizmet edecek yüzüme göçtükçe.
bir emanet gibi sakladım seni
ufak bir sıyrıkta
kitap sayfalarına şarkıların nakaratlarına kuvvetten düşen bedene
görünür bir benzerlik gösterir hayat suya yazı yazarken
suyun üzerinde durmak gibi bir kapıyı aralamak
ikiyüzlü bir ateşten farksız
yolculuktan sonra üstünde yer etmiş tozların da bir hatırı vardır
kelimeleridir çünkü kalbinden mesul bir yolun
tamam, anlamakla bozalım bu ezberi
seni tamamlamakla sende solmakla
titreyen ses bir hitap şeklidir, bilindikçe görmezden gelinir
kanatlanmak bedene yazılır kambur bir sırtta
önce ölerek hayatta kalıyorum
tüm zamanlar içinde buna
bir kemik kalıncaya kadar yaşamak diyorum