17 Ağustos 2013 Cumartesi

Şehir ve İnkılap


"her iklim kendi vatanına gebedir.
her söylence, kendi ikliminin dilini açığa vurur…"


Tadı da kaçar yağmurun bir vakit sonra, şehre çöken sisin ağırlığında.
Kaybedilen mavinin alacasında, tam da gidenin ertesinde…
Kırmızlıklarda mesken olduğumuz gibi
Sınırları da kalkar bir zaman aralığında, şehirlerin...
Şehirler, ergen çocuk gülümsemesinden münezzeh yaşayıverir ezberine yerleşeni. Yerleştirdiği kadar hüküm sürer çünkü.
Hüküm kurduğu kadar muktedir…
Akar zaman, bakmaz gerisin geriye, en olmadıkları peşinden ayırmadan, en tahminden uzak olanları arkasına bırakmadan.
El ele verirler mekânla.
Zaman ve mekân denklemi kurulur.
Vakitlerden bela sadır olur.
Belalardan aymaz olan gündönümleri yerleşir atlasa.
Memleketler kurulur, dâhilen ve haricen.
Bir iktidar olma çabasının en netameli hali, hâsıla mesken olur.
İsmin bütün halleri isteyene armağan...

Sacayakların korunaklı kısmından antikor hükmünde yalnızlık akar bir zaman sonra.
Bir zaman sonra, yerleşiverir denklem dediğimiz, haki bıçak hükmündeki kesikler ve keskinlikler...
Anlamaz olur âdemoğlu, alnına divit ucu ile dökülenleri.
Anlamaz, ziyan olur.
Yordam araması peşi sıra gelirken arkasından, yol’un karanlığı hesaba kitaba konu olmaz.
Bir olmamışlık, bir ahir zaman olur.
Ahir zaman, yoksunluk...
Yoksunluk, şehir hülyası…
Şehir, kayıp bir atlas, insan ruhundan arındırılmış…  
İzahta eksik kalınan denklem, uymaz âdemoğlunun tıynetine.
"Başka yolların sevdasına" kendini duçar eylemenin zamanıdır artık.

Ama bir yerde
Bir inkılâp çağrısının en kulağa yakışanı peyda olur.
Hayatın ucu bucağının görünen kısmında satıhlara iliştin tüm itirazlar, hükmünde kuvvet barındırması gereken bir çağın ayak seslerini yerleşir kulaklara.
Tırmalayan değil elbet, sukut kıvamında…
Hicret, sukuta eşlik eder.
Sukut gidilmesi elzem şehre…
Ruh, başka bir dilden konuşur:
“Her hicret bir inkılâptır”.
Her inkılâp, kendi şahsi tarihine düşürülmüş şerh.
Tüm bir ömür üzerinde sürekli bir geri dönme hali.
Geri dönme ve ezber tazeleme çabası…
Umurun umurunda olmadığı nice umudun onarılma telaşı.
Telaşın safkan insan olan hali…
Şehir ve insanoğlu bu kalabalıkta sadece hicrette hayat bulur...
Böylece damarlardan sadece antikor değil, hayat da akmaya başlar.
Her muktedir çaba, paspas niyetine dağılıverir ayaklar altında.
Her mavi, kapı tıkırtısı kadar yakın olur.
Her kırmızı, kendi kaderi ile baş başa...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder