24 Mart 2014 Pazartesi

Körlük, beyazdır.!


Körlük, beyazdır

Bu zaman aralığında, var olan kaos ve kavga ortamının en büyük sebebinin, ezberlerimize/kanaatlerimize olan sımsıkı ve sarsılmaz inançlarımızın neden olduğunu düşünmekteyim. Söze düşmeyen ve ele gelmeyen inançlar ile yol alıyoruz şimdiki zamanda. Aslında tarih boyunca kavga ve kavganın getirdiği kaos ortamı hep vardı ve var olacak da… Ancak hiçbir zaman, böylesi şirazeden çıkmış bir dünya ile muhatap olmadı âdemoğlu. İtirazsız ve kendiliğinden gelen, vasatın ötelendiği/görmezden gelindiği hatta katledildiği bir dünyada yaşıyoruz ve kanıksadıklarımız, ceplerimizde taşıdığımız kafa kağıtlarımız artık. 

Bu kör olma halini bütün eserlerinde kıyasıya eleştiren adamlardan biri de Jose Saramago’dur. Onun midemize ağır yumruklar atan “Körlük” romanı bu anlamda dikkate değerdir. Zira Körlük romanı, yaşana gelen ama yaşanıldığına tanık bulamayacağınız kavganın ve karmaşanın ipuçlarını ilk elden bizlere verebilen önemli bir eserdir. İlk elden “sistem ve demokrasi” eleştirisi olarak okunabilen roman, aslında insanlığın gelmiş olduğu modern zamana ve gelinen bu hal’in trajedisine vurgu yapar. Körlük’te roman kahramanlarının isimlerini bilmiyoruz mesela ve bu çok da önemli değildir. Saramago, bilinçli olarak roman kahramanlarına sadece birinci kör, ikinci kör, doktorun karısı gibi isimler vermeyi tercih ediyor. Çünkü burada isimler önemli değildir. İçine düşülen hal her şeyin önündedir.  Çünkü mevzu görmek olunca hepimiz sınıfta kalıyoruz. 


Bakmaktan görmeye fırsat bulamamış bizler için o zaman biz de doktorun karısının soruduğu soruyu kendimize soralım : “Sonunda kör olmadığımızı düşünüyorum. Biz zaten kördük. Gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler?”

Ve romanın hemen başındaki bir diyaloğu arada aklıma getirelim: Bakabiliyorsan, gör…

13 Mart 2014 Perşembe

Siyah Bir Öfke*

Siyah bir öfkeden başlayarak bembeyaz düşler anlatabilirim size
Trafik ışıkları, araba kornaları, polis sirenleri falan
Şehirlerden bahsedebilirim, sinmiş olanın kalıcılığından
Hatta her şeyden biraz deyip,
Bisiklet çalan çocukluğumdan
Porselenle ile içli dışlı olmuş gençliğime
Ordan ta saçları dökülmüş orta yaşıma kadar

Ya da umuttan … evet evet umuttan bahsedebilirim
Obama’nın yeniden başkan seçilmesinden
Ne çok sevindilerdi değil mi Obama’ya?
Ben de ondan mı bahsediyordum: siyah bir öfke
—derken giriş yapamıyorum
gelişmiyor çünkü kahrolası! —
kahrolsun?! İyi de, ne mesela?

Kalem silgi yasak, mendil caiz
Bildiğin, şaştığından çok olmamalı diyor şeyhim
Çok geliyormuşsun o zaman dünyaya
Oysa ben kendimin yalancısı bile değilim
Vahim, vehim ve vehamet : Üçlü sıkıştırma
Tabi göze geliyor insan böyle olunca
Göze geliyor– aman, rica minnet! ve maksat ve hasıla

Hayır! Bu böyle olmayacak
Ne diyordum: Siyah bir öfke, bembeyaz düşler
“bembeyaz düşler”i çıkarıyorum denklemden
Kırık Beyaz bulaşık makinesini dâhil ediyorum hesaba
Nasıl olsa kamuoyuna mal olmuş bir şair değilim
Nasıl olsa herkes ezberindeki kadar okuyor hayatı
Hem artık ettiğini de bulmuyorsun, değil mi?
La dolce vita  o zaman ! Nasılsa !

Ama tam şiire başlarken Gazze’yi bombalıyorlar
“Olmadı” diyorum
“işte bu olmadı” bütün siyahlığımla
Roboski’nin kapısına varmadan çevirme var
Gözlerimin sebebini açıklamaya yetmiyor
Önce örs, sonra çekiç, orta kulak zarında ağır bir kanama
Örgüt üyeliği istiyorlar benden daha illegal gömlekler
Siyah bir öfke diyince
Faşist oluyorum dünyanın gözü önünde
Ukde, tam da bu zaman evladiyelik
Üstelik karşılamıyor bakiyemi söylediğim şarkılar

Siyah bir öfke
Bembeyaz düşler
Obama yeniden başkan Malcolm yine öksüz
Gazze, Suriye, Roboski: modern dünyaya uymayan değişkenler
Bir de giriş yapabilseydim şu şiire
Gelişip bir sonucun koynuna bile girebilirdim
Belki de



*Hece Dergisi 201. sayısında yayınlanmıştır