Körlük, beyazdır
Bu
zaman aralığında, var olan kaos ve kavga ortamının en büyük sebebinin,
ezberlerimize/kanaatlerimize olan sımsıkı ve sarsılmaz inançlarımızın neden
olduğunu düşünmekteyim. Söze düşmeyen ve ele gelmeyen inançlar ile yol alıyoruz
şimdiki zamanda. Aslında tarih boyunca kavga ve kavganın getirdiği kaos ortamı
hep vardı ve var olacak da… Ancak hiçbir zaman, böylesi şirazeden çıkmış bir
dünya ile muhatap olmadı âdemoğlu. İtirazsız ve kendiliğinden gelen, vasatın
ötelendiği/görmezden gelindiği hatta katledildiği bir dünyada yaşıyoruz ve kanıksadıklarımız,
ceplerimizde taşıdığımız kafa kağıtlarımız artık.
Bu
kör olma halini bütün eserlerinde kıyasıya eleştiren adamlardan biri de Jose Saramago’dur.
Onun midemize ağır yumruklar atan “Körlük” romanı bu anlamda dikkate değerdir.
Zira Körlük romanı, yaşana gelen ama yaşanıldığına tanık bulamayacağınız
kavganın ve karmaşanın ipuçlarını ilk elden bizlere verebilen önemli bir
eserdir. İlk elden “sistem ve demokrasi” eleştirisi olarak okunabilen roman,
aslında insanlığın gelmiş olduğu modern zamana ve gelinen bu hal’in trajedisine
vurgu yapar. Körlük’te roman kahramanlarının isimlerini bilmiyoruz mesela ve bu
çok da önemli değildir. Saramago, bilinçli olarak roman kahramanlarına sadece
birinci kör, ikinci kör, doktorun karısı gibi isimler vermeyi tercih ediyor. Çünkü
burada isimler önemli değildir. İçine düşülen hal her şeyin önündedir. Çünkü mevzu görmek olunca hepimiz sınıfta
kalıyoruz.
Bakmaktan
görmeye fırsat bulamamış bizler için o zaman biz de doktorun karısının soruduğu
soruyu kendimize soralım : “Sonunda kör olmadığımızı düşünüyorum. Biz zaten
kördük. Gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler?”
Ve romanın hemen başındaki bir diyaloğu arada aklıma getirelim: Bakabiliyorsan, gör…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder