Yavaşlık ile anımsama,
hız ile unutma arasında gizli bir ilişki
vardır.
Milan Kundera, Yavaşlık
“Hareketsiz durduğumuz an kokuşmaya başlarız”
sözü en büyük yanılsamalardan biridir
Erich Drımm, Umut devrimi
Bir
mesele var ortada. Gün gibi. Orta yerde duruyor. Edecek kelam çok ama yaşanan
onca zulüm, haksızlık, adaletsizlik ve dahi cümle ziyan hali bir “hatra”
karşılık gelmiyor. Ama bir “haltı” ziyadesi ile karşılıyor. Hatırın karşısına
halt yemeyi koyunca evet, denklem yerli yerine oturuyor.
Bir
mesele var orta yerde. Ölüm var. Kan var. Tencere ile terbiye edilmiş hayatlar
var. Bomba var. Ölüm var. Utanma ile bağdaş kurmuş baba var. Anne var.
Yoksulluk var. Ölüm var…! Var, orta yerde duruyor. Ecza kudretinde değil ama.
Kahretsin diye ciğerlerimizi, orta yerde bir “var” var. Saydıkça eksilen,
eksildikçe rahatlatan, rahatlattıkça unutulan bir “var” var.
Saydıkça
ezber tazelendiği düşünülenler, tüketilenlere
karşılık geliyor aslında... Önce ölümleri, sonra bitire bitire kendi benliğini…
Tüketmekten hâsıl olan bir baş dönmesi bu… En çok tüketmek deyince kanın akması
gibi... Kan, en çok ölümleri unuttukça kendini biliyor. Mesela şimdi Soma
dense, kaç gün oldu, diye saymaya
kalkışsa biri, kendimizden utanırız, değil mi? Ya da ölümleri bölgelere ayırsak
ve roboskî desek, bir bölücü daha kazanmış olur muyuz halt yememizde?
Unutmadığımız için mesela, bir kara
parçasında hain ilan edilir miyiz?
Ortada
bir mesele… Var tadında…
Sözü
eğip bükmeden kabul edelim, hayata hangi inançtan, ideolojiden ya da felsefeden
bakarsak bakalım söylenen sözler aynı’laştı. Farkımız kalmadı birbirimizden. Aynı
unutulmuşluğun çocukları oluverdik. Çünkü
hakikat peşinde koşarken, hakikati parçalayacak bilgi ve görgülerle donandık.
Sloganlardan başlayarak ta kederimize kadar “bir” olduk. Farklılığımızın bir
nimet olduğunu unuttuk ve doğal olmaktan çıktık. Tam da burada unutmak, bir
fiil olmaktan çıkıp hayatın kendisi olunca, her şey, geçiştirilecek kıvama
geldi.
Hatırlamak,
hatır, hafıza, anı kelimeleri Arapça “anlamak” kökünden türer. Buradan bakınca hatırlamak, bir anlamda “farkında
olmak” demektir. “Var olmak” ve “yeniden dirilmek” de ayrıca. Bunun
karşılığında unutmak, yok saymak ve umursamamaktır. Hatırlamak ve unutmak
arasında yapılan tercih, hayat karşısında nerede mevzilendiğinizi açık eder.
Yani aslında bu tercih, en ideolojik tercihtir. Bütün bir hayatı yapacağınız bu
seçim belirler. Öyleyse unuttukça geçiştirmek, geçiştirdikçe tüketmek kader
değil bir tercihtir ancak.
Memlekette
yaşanan bütün ölümler, geçiştirilen hayatlar üzerinden unutturuluyor. Çağın
vurgusu duraksamamak ve hız üzerine olunca, unutmanın alışkanlık haline geldiği
bu uysal kucakta geçiştirmeye devam ediyoruz bütün ölümleri. Bunca ölümün ve vebalin orta yerde sahipsiz
kalmasının başka bir şekilde açıklamak zor kanaatimce…
Mesele,
orta yerde öylece var. Durmak yok ama. Aynı hızla unutmaya devam. Yaşanılacak
bir yaşam var. Yaşanılacak bir ölüm yok. Tüm boşluklar etkin ve yetkin bir
şekilde doldurulacak. Ama ölümle değil. Ölüm, yavaşlatır insanı. Yavaşlık,
hatırlamayı akla düşürür. Unutmak var unutmak. Unuttukça, çip zamanlarınız.
Herkes,
duyduğu kadar duymazlıktan geliyor. Yıkandıkça
geçmeyen günahlarımızın karşılığı bu… Mesele
orta yerde öylece dururken utanmaya hacet, kendimize hayret etmeye fırsatımız da
olmuyor.
Yani ki “hatırlamak” bahsinde
bahisler çoktan kapandı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder