10 Haziran 2014 Salı

Geçiştirilen Hayatlar Üzerine

Yavaşlık ile anımsama,
hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır.
Milan Kundera, Yavaşlık

“Hareketsiz durduğumuz an kokuşmaya başlarız”
sözü en büyük yanılsamalardan biridir
Erich Drımm, Umut devrimi


Bir mesele var ortada. Gün gibi. Orta yerde duruyor. Edecek kelam çok ama yaşanan onca zulüm, haksızlık, adaletsizlik ve dahi cümle ziyan hali bir “hatra” karşılık gelmiyor. Ama bir “haltı” ziyadesi ile karşılıyor. Hatırın karşısına halt yemeyi koyunca evet, denklem yerli yerine oturuyor.

Bir mesele var orta yerde. Ölüm var. Kan var. Tencere ile terbiye edilmiş hayatlar var. Bomba var. Ölüm var. Utanma ile bağdaş kurmuş baba var. Anne var. Yoksulluk var. Ölüm var…! Var, orta yerde duruyor. Ecza kudretinde değil ama. Kahretsin diye ciğerlerimizi, orta yerde bir “var” var. Saydıkça eksilen, eksildikçe rahatlatan, rahatlattıkça unutulan bir “var” var.

Saydıkça ezber tazelendiği düşünülenler,  tüketilenlere karşılık geliyor aslında... Önce ölümleri, sonra bitire bitire kendi benliğini… Tüketmekten hâsıl olan bir baş dönmesi bu… En çok tüketmek deyince kanın akması gibi... Kan, en çok ölümleri unuttukça kendini biliyor. Mesela şimdi Soma dense,  kaç gün oldu, diye saymaya kalkışsa biri, kendimizden utanırız, değil mi? Ya da ölümleri bölgelere ayırsak ve roboskî desek, bir bölücü daha kazanmış olur muyuz halt yememizde? Unutmadığımız için mesela,  bir kara parçasında hain ilan edilir miyiz?

Ortada bir mesele… Var tadında…


Sözü eğip bükmeden kabul edelim, hayata hangi inançtan, ideolojiden ya da felsefeden bakarsak bakalım söylenen sözler aynı’laştı. Farkımız kalmadı birbirimizden. Aynı unutulmuşluğun çocukları oluverdik.  Çünkü hakikat peşinde koşarken, hakikati parçalayacak bilgi ve görgülerle donandık. Sloganlardan başlayarak ta kederimize kadar “bir” olduk. Farklılığımızın bir nimet olduğunu unuttuk ve doğal olmaktan çıktık. Tam da burada unutmak, bir fiil olmaktan çıkıp hayatın kendisi olunca, her şey, geçiştirilecek kıvama geldi.

Hatırlamak, hatır, hafıza, anı kelimeleri Arapça “anlamak” kökünden türer.  Buradan bakınca hatırlamak, bir anlamda “farkında olmak” demektir. “Var olmak” ve “yeniden dirilmek” de ayrıca. Bunun karşılığında unutmak, yok saymak ve umursamamaktır. Hatırlamak ve unutmak arasında yapılan tercih, hayat karşısında nerede mevzilendiğinizi açık eder. Yani aslında bu tercih, en ideolojik tercihtir. Bütün bir hayatı yapacağınız bu seçim belirler. Öyleyse unuttukça geçiştirmek, geçiştirdikçe tüketmek kader değil bir tercihtir ancak.

Memlekette yaşanan bütün ölümler, geçiştirilen hayatlar üzerinden unutturuluyor. Çağın vurgusu duraksamamak ve hız üzerine olunca, unutmanın alışkanlık haline geldiği bu uysal kucakta geçiştirmeye devam ediyoruz bütün ölümleri.  Bunca ölümün ve vebalin orta yerde sahipsiz kalmasının başka bir şekilde açıklamak zor kanaatimce…  

Mesele, orta yerde öylece var. Durmak yok ama. Aynı hızla unutmaya devam. Yaşanılacak bir yaşam var. Yaşanılacak bir ölüm yok. Tüm boşluklar etkin ve yetkin bir şekilde doldurulacak. Ama ölümle değil. Ölüm, yavaşlatır insanı. Yavaşlık, hatırlamayı akla düşürür. Unutmak var unutmak. Unuttukça, çip zamanlarınız.

Herkes, duyduğu kadar duymazlıktan geliyor.  Yıkandıkça geçmeyen günahlarımızın karşılığı bu…  Mesele orta yerde öylece dururken utanmaya hacet, kendimize hayret etmeye fırsatımız da olmuyor.  

Yani ki “hatırlamak” bahsinde bahisler çoktan kapandı!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder