Majesteleri, Bayanlar ve Baylar,
Konuşmamı kısa tutacağım. Ancak zamanı esnetmek mümkün olduğundan, korkarım beni 180 saniye boyunca dinlemek zorunda kalacaksınız.
Yalnızca bir yüzyılın değil, tarihi bir dönemin de sona erişine tanıklık ediyoruz. İdeolojinin çöküşü neye yol açacak? Bu evrensel uyumun ve tüm insanların özgür olduğu bir dönemin başlangıcı mı, yoksa uyuşmazlığa ve zorbalığa yol açacak olan kabilesel bir putperestlik ve dini fanatiklik mi canlanacak? Özgürlüğe ve refaha ulaşan güçlü demokrasiler daha mı az bencil olacak ve bunlardan mahrum kalmış toplumlara daha mı fazla anlayış gösterecek? Bu mahrum kalmış toplumlar, bu başarısızlığa neden olan, kuramsal şiddetin hatiplerine güvenmemeyi öğrenebilecekler mi? Ve dünyanın benim ait olduğum kısmında, Latin Amerika'da, özellikle de vatanım Meksika'da, yalnızca siyasal demokrasiye, ekonomik refaha ve sosyal adalete kavuştuğumuz değil, kendi geleneklerimiz ve kendimizle uzlaştığımız, gerçek anlamda bir modernleşme yaşanacak mı?
Bunu bilmek imkansız. Yakın geçmişimiz bize, kimsenin tarihin anahtarlarına sahip olmadığını gösterdi. Yüzyılımız binlerce soruyla sona erdi. Ama bir şeyden emin olabiliriz, gezegenimizdeki yaşam tehlike altında. Gelişim konusundaki düşüncesiz yaklaşımımız ve doğayı daha iyi sömürme çabamız, bizi intiharını hazırlayan bir ırk haline getirdi. Galaksilerin ve atom parçalarının gizemini ortaya çıkarmaya başlamışken, moleküler biyolojinin ve yaşamın kaynağının sırlarını araştırırken, doğanın kalbinde bir yara açtık. İşte bu yüzden en acil ve önemli sorun, toplumlar hangi sosyal ve politik kurumu seçerlerse seçsin, doğanın hayatta kalabilmesi. Doğayı korumak, insanlığı korumaktır.
Bu yüzyılın sonuna yaklaşırken, bitkilerden hayvanlara, hücrelerden moleküllere, atomlara ve yıldızlara kadar uzanan kocaman bir sistemin, ya da bir sistemler ağının parçası olduğumuzu keşfettik. Antik çağlardaki filozofların evren olarak tanımladığı o "büyük varoluş zinciri"nin bir parçasıyız. Yaşamın başlangıcından beri insanın her gün tekrarladığı en eski davranışlarından biri, yukarıya bakıp, yıldızlı gökyüzüne hayret etmektir. Bu tefekkür, çoğunlukla evrene karşı, kardeşliğe benzer bir aidiyet hissine yol açar. Yıllar önce bir gece kırlık bir alanda oturup, bulutsuz gökyüzündeki yıldızlara bakıp tefekküre daldığımda, cırcırböceğinin kanatlarının çıkardığı o metalik sesi duydum. Gök kubbenin gece yansımasıyla o küçük böceğin yarattığı müzik arasında garip bir benzerlik vardı. Şu satırları yazdım:
Gökyüzü büyük.
Yukarıda, dünyalar savruluyor.
Israrcı ve geceden etkilenmemiş,
bir cırcırböceği: canlı ve ufak.
Yukarıda, dünyalar savruluyor.
Israrcı ve geceden etkilenmemiş,
bir cırcırböceği: canlı ve ufak.
Yıldızlar, tepeler, bulutlar, ağaçlar, cırcırböcekleri, insanlar: Hepsinin kendi dünyaları var, hepsi başlı başına bir dünya ve bu dünyalar birbirleriyle uyumlu. Doğayla dayanışma hissini yeniden kazanabildiğimiz takdirde yaşamı savunabiliriz. Bu imkansız değil: Kardeşlik liberalizm ve sosyalizm geleneklerine, bilime ve dine ait olan bir kelime.
Kadeh kaldırmak da kardeşliğe ait eski bir davranış. Ben de kadehimi kaldırıyorum; Majestelerinin ve ulu, asil ve barışsever İsveç halkının sağlığının, mutluluğunun ve refahının şerefine içiyorum.
* Çeviren: Elif İlik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder