25 Haziran 2013 Salı

Biz Eşit Değiliz Sevgilim, İsmail Kılıçarslan

İsmail Kılıçarslan Meksika Sınırında Okuyor
"Biz Eşit Değiliz Sevgilim"
3 Mayıs 2013






Coğrafyaya Bulaşan İltihap : Ceylan


Suskunluğu, bir ölüm üzerinden yeniden tarif edebilme gücü üzerinedir bu yazının ahlakı.
Bu yazı, bir memleket hikâyesidir ve üzerine en kanlısından bir roket bırakılmıştır.
Bu, yeryüzündeki tüm Ceylan’ların hikâyesidir…

Ceylan on dört yaşında. Belki on iki…
Nüfus kayıtlarının çok da önemsenmediği bir coğrafyanın kızı O.
Diyarbakır’ın adı hep savaş ile anılan Lice ilçesinden.
Kürt kızı. 
Güzel mi güzel...
Fal taşı gibi açılmış gözleri ile fotoğraf çektirirken, 
vicdana ağır sapmalar bırakıyor, bakışlarından fırlayan o masumiyet…
Bir de makarna seviyor, salçalı…

Ceylan bir sabah, her zamanki sabahlar gibi hayvanları otlatmaya çıkıyor evinden.
Çıkmadan önce annesine iyice bir tembihliyor. “Makarna isterim” diye.
Çıkıyor. Evlerinin henüz üç yüz metre uzağına gidemeden bir havan mermisi bedenini paramparça ediveriyor.
Bir havan mermisi, aslında hayatımıza, hayatlarımıza düşüyor.
Paramparça ediyor, neye ve kime inanıyorsak.

Sonra hâkim olan havayı solumaya başlıyoruz.
Önce savcı sonra doktor sonra jandarma “güvenlik gerekçesi” ile gitmiyorlar köye.
Güvenliklerinden şüphe ediyorlar. Şüphe edilmesi elzem olan onca şey varken.
Güvenemiyorlar ölünün başında ağıt yakanlara.
Annesi topluyor etekliği ile Ceylan’ın başını ve ayaklarından arta kalan vücudunu.
Etekliği ile “Can”ını topluyor…

Sesini duyuramayan annesi soruyor, yine mahzun: 
Kim katletti Ceylan’ımı? Hadi katledildi, kim sahip çıkmaz Ceylan’ıma?
Hadi sahip çıkmadınız, peki hiç mi umursamadınız on dördünde bir genç kızın ölümünü?
Soruyor, sesi çıkmayan anne, kesif sessizliğe…

Sonra tozu dumana katan bir sessizlik çöküveriyor memleketimin üzerine.
Vebalini kimse boynuna borç bilmiyor.
Kimse karşılığı olmayacak bir hesap içerisinde olmak istemiyor.
Kırsal bir ölümü reva görüyoruz el birliği içerisinde Ceylan'a.
Ölümü, kalplerimizde yaşıyoruz tüm memleket ahalisi olarak.

Ceylan…
Ceylan’ım…
Güzel Kızım.

Şimdi kulaklarda, yüreklerde ve tüm bir coğrafyada ağır iltihap zamanı...

Yoksa zamanı bir antibiyotik mi sandık bu zamansızlıkta?

12 Ekim 2009

Mirzabeyoğlu : Gadre Maruz Kalan Ruh


Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Memleket sathında değişen hiçbir şey yok. Bir hesap kapatılmadan başka bir hesabın derdine düşüyoruz yine. Kapatılmayan hesaplar, hayat hanemizin kayıp kısmına usulca yazılıveriyor. Hissetmiyor, hissetsek bile duyumsamamaya çalışıyoruz. Modern hayat, kroşelerini eksik etmiyor suratlarımızdan. Mutlu olduğumuz/olacağımız sanrısı üzerine sahte bir huzurla yol alıyoruz/yaşıyoruz canım memlekette.


İktidar, bildiğini okumaktan geri durmuyor. Okuduğunu bizlere ezberletmede geri kalmadığı gibi. Ölüm oruçlarının 53. gününde halen somut bir adım atılmadığı gibi mesela yada  Roboski katliamında halen faillerin ortaya çıkarılmadığı gibi. hal bu vaziyet üzerine giderken başka bir haber daha düşüyor gündemimize: Salih Mirzabeyoğlu, 28 Şubat Meclis Araştırma Komisyonuna ifadeye vermeye hazırlanırken,  ruhi ve psikolojik durumunun incelenmesi için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne  kaldırıldı. Bununla da kalınmadı, iktidara yakınlığı ile bilinen bir gazete, sadece var olan durumu haber etmesi gerekirken  Mirzabeyoğlu'nu terörist/başı ilan etmekten geri durmadı.


Bir taraftan Meclis Araştırma Komisyonu  diğer  taraftan  Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 28 Şubat darbesi ile ilgili geniş kapsamlı araştırma/soruşturma yürütürken, kamuoyunda 28 Şubat'ın siyasal yargı kararlarının iptali yüksek sesle dile getirilirken ve de 28 Şubat sürecinde kendisine yaşatılan zulüm ve haksızlıklar ortaya çıkmışken, Mirzabeyoğlu'na reva görülen muamele kabul edilemez, edilmemelidir. Bu memlekette hala insanların haysiyeti ve onuru ile oynamak bu kadar kolay işte. İktidar, ezberlerini bozma konusunda ketumluğunu elden bırakmazken, duyarlılıkları beklenen medya, yargısız infazlarına bir yenisini ekleme konusunda hicap duymaktan uzak bir tavrın gölgesinde ne yazık ki. Hele ki söz konusu muktedirlerin 28 Şubat döneminin mağdurları olduğu göz önüne alınırsa olayın vahamet boyutu kat be kat artmaktadır.  


Mirzabeyoğlu'na reva görülenler ruhu gadre uğratacak bir dilemmadır. Bu ruh nicedir bu dilemmanın kollarında hayat bulmaya çalışıyor kendine. Bütün tanıklıkları ile artık 28 Şubat'ın ne olduğunu/ne olmadığını artık biliyoruz. Bildiğimiz, Batı Çalışma Grubu adlı illegal oluşum tarafından kontrol ve koordine edilen yargı mensuplarının, 28 Şubat sürecinde verdiği bütün kararların bu oluşumun talimatları ve/veya yönergeleri ile verildiğidir. Bu da verilen kararların hukuksallığına gölge düşürmekte ve bu mahkeme kararlarının siyasi, hukuka aykırı ve şaibeli olduğunu göstermektedir.


Artık sağlıklı düşünmek bir lükse karşılık geliyor memlekette.  Canım memleketin hali böyle olunca ölüm oruçlarından tutun da ana dilde eğitime ; Mirzabeyoğu'ndan Roboski'ye kadar uzun ve birbirine bağlantılı ziyan halleri, hayatımızda meskun mahal ikamet etmekten geri durmuyor.   Kişisel tarihim açısından mazlum-zalim, haklı-haksız, güçlü-güçsüz denkleminin bu kadar değişkenlik gösterdiği başka bir zamana daha tanıklık etmedim. Dileğim, ruhta derin yaraların açılmasına sebep bu tanıklığımın bir an önce sona ermesidir.


Not: MAZLUMDER genel merkez ve şubelerince “28 Şubat Yargı Kararları İptal Edilsin” İmza Kampanyası halen devam etmektedir. Kampanya katılmak için www.28subatyargikararlariiptaledilsin.com  


En Güzel Haberler Sizin Olsun*


en güzel haberler sizin olsun
en fiyakalı düşler ve kredi kartına on iki taksit aldanışlar
mil puanlarınız ve dört alışverişe yüz liranız
sizin olsun kariyer planlarınız ve muhasebe kayıtlarınız
kaçırılan her liraya kurban gülüşleriniz
bir salon dört odaya sığmayan hevesleriniz
mutfak dolabınızın çürüğe çıkarılmış vişneleri ve artık sayısını bilemediğiniz program sayılı makineleriniz
dow jones endeksi, S&P 500 ve İMKB 100
bu iniş çıkışlar da sizin olsun

dipnot: merdivenler yoksullar içindir

en güzel haberler sizin olsun
noelleriniz ve sevgililer gününüz, kutlu ve mübarek
boy boy ren geyiği ve kırmızı kurdeleleriniz, kanatmak için çam ağaçlarınız
iç çamaşırı piyasasına getirdiğiniz canlılığınız ve piyasa ekonominiz
magazin haberlerinden self servis alınan vitaminleriniz
sizin olsun tabi ki de bütün bir tıp alemi
diyetler, zayıflama hapları, ruh bakraçları, mide fesatları
ve akışkan rimelleriniz, karaya boyayan allıklarınız ile
kozmetik dünyasına katkılarınız ve kattıklarınız sizin olsun
en güzel haberler sizin
üzerine eşantiyon iki diploma ve üç dil, müesseseden

en güzel haberler sizin olsun
birbirini boğazlarken adem oğulları
bombalar yağdırırken göğün ve yerin yüzeyinden
alın terine kurban giderken işçiler ve evlatları
hayvanseverliğiniz ve hümanizmanız ve vicdanınız
ekonomik ve ekolojik topluma olan sarsılmaz inancınız sizin olsun
sizin olsun kana bulayan çevreciliğiniz

çok afilli cümleler kurabilirim, olmadık hayaller bir de
hayallerinizi çalıp, kendimi kriminalize edebilirim
zihninizi kana bulayabilirim, katil suretinde çok maktul bir edayla
ya da bir yalana omuz verip, istatistiğin kollarına da atabilirim sizi
düşüncemi açık edip, seçkin olmayan sorular ile kanınıza girebilirim
doğru cevaplardan yalan sorular, yalan sorulardan doğru cevaplar devşirebilirim
de

mecrada şaşma yok,
hayat kendi debisinde
kaldırma kuvvetinin tesirinde
pozitif bilimlerin hemen yanı başında
her şey bu kadar pozitifken tabi ölmek de kolay

ölmek: katır sırtında taşınan ölüler
ölmek: otların üzerine parçalanmış kız sureti
ölmek: çocuk bedenine işlemeli mermiler
ölmek: dokunulmazlığı kaldırılan insanlık
ölmek: ne zaman bitecek bu şiir

-tamam sustum.

4 Aralık 2013

*Bu şiir İzafi Dergisinin Mayıs 2013 Sayısında yayınlanmıştır.

Körlük ve Vebal

Bildirilerin öfkesinden muzdarip olanlar,
gerekçeli kararlar arkasında ömür tüketenler,
yazı kalem burcunda mesken olanlar,
koruyamadıkları haysiyetleri ile kadim bir sessizliğe bürünmüş vaziyetteler.
İbretin neye tekabül ettiğinin resmini çiziyorlar.
Ezberletmeye çalışıyorlar bir de,
kırmızın yüzde bıraktığını unutmuş halde.

Memleket sathında olup bitenler,
yaşanan acılar ve çekilen ızdıraplar
nicedir yalnızca muhatabının canını yakıyor.
Coğrafya, yetim kalmışlığın tüm hallerinde
Coğrafya, iltihaba bulaşmış vaziyette.

"Hep böyle mi oldu?" sorusu, akıllara ziyan olarak,
vicdan muhasebesinde, hep öksüz kaldı.
Yetmedi tabi tüm bu gayretkeşlikler.
Vicdan, martaval mertebesinde,
akbabalara leş olarak sofralara ikram edildi.

Bombalanan insanlar,
açlığa yatırılmış bedenler,
deliliğe hapsedilmiş ruhlar,
tersanelerde ölüme önceden yazılmış alınterleri,
komşumuzun yetim ve öksüz bırakılmış, bedenleri kurşunlar ile doldurulmuş çocukları
hakkı talep ederken haksızlığa reva görülen genç adamları, güzel kızları
körlüğün sebepleri oldular artık bu memlekette
bilmeden ve istemeden.

Körlük, alna değince, göğün rengi değişir
ziyan bahçenin o meşhum tarifi sözlüklere girer.
Aklanmamış ne varsa hüviyetlerde
tarihe olduğu kadar geleceğe de mahkum olur.
karnı deşilen zaman, bir intikam yemini olup çıkar sonra. 

Bu ülke
ağır kanamadır şimdi,
ecza bulma kudretinden yoksun.
Vebal, en ağır kelimedir
ve bu öykünün en netameli tarafıdır. 


11 Kasım 2012