25 Haziran 2013 Salı

Körlük ve Vebal

Bildirilerin öfkesinden muzdarip olanlar,
gerekçeli kararlar arkasında ömür tüketenler,
yazı kalem burcunda mesken olanlar,
koruyamadıkları haysiyetleri ile kadim bir sessizliğe bürünmüş vaziyetteler.
İbretin neye tekabül ettiğinin resmini çiziyorlar.
Ezberletmeye çalışıyorlar bir de,
kırmızın yüzde bıraktığını unutmuş halde.

Memleket sathında olup bitenler,
yaşanan acılar ve çekilen ızdıraplar
nicedir yalnızca muhatabının canını yakıyor.
Coğrafya, yetim kalmışlığın tüm hallerinde
Coğrafya, iltihaba bulaşmış vaziyette.

"Hep böyle mi oldu?" sorusu, akıllara ziyan olarak,
vicdan muhasebesinde, hep öksüz kaldı.
Yetmedi tabi tüm bu gayretkeşlikler.
Vicdan, martaval mertebesinde,
akbabalara leş olarak sofralara ikram edildi.

Bombalanan insanlar,
açlığa yatırılmış bedenler,
deliliğe hapsedilmiş ruhlar,
tersanelerde ölüme önceden yazılmış alınterleri,
komşumuzun yetim ve öksüz bırakılmış, bedenleri kurşunlar ile doldurulmuş çocukları
hakkı talep ederken haksızlığa reva görülen genç adamları, güzel kızları
körlüğün sebepleri oldular artık bu memlekette
bilmeden ve istemeden.

Körlük, alna değince, göğün rengi değişir
ziyan bahçenin o meşhum tarifi sözlüklere girer.
Aklanmamış ne varsa hüviyetlerde
tarihe olduğu kadar geleceğe de mahkum olur.
karnı deşilen zaman, bir intikam yemini olup çıkar sonra. 

Bu ülke
ağır kanamadır şimdi,
ecza bulma kudretinden yoksun.
Vebal, en ağır kelimedir
ve bu öykünün en netameli tarafıdır. 


11 Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder