gerekçeli kararlar arkasında ömür
tüketenler,
yazı kalem burcunda mesken
olanlar,
koruyamadıkları haysiyetleri ile
kadim bir sessizliğe bürünmüş vaziyetteler.
İbretin neye tekabül ettiğinin
resmini çiziyorlar.
Ezberletmeye çalışıyorlar bir de,
kırmızın yüzde bıraktığını
unutmuş halde.
Memleket sathında olup bitenler,
yaşanan acılar ve çekilen
ızdıraplar
nicedir yalnızca muhatabının
canını yakıyor.
Coğrafya, yetim kalmışlığın tüm
hallerinde
Coğrafya, iltihaba bulaşmış
vaziyette.
"Hep böyle mi oldu?"
sorusu, akıllara ziyan olarak,
vicdan muhasebesinde, hep öksüz
kaldı.
Yetmedi tabi tüm bu
gayretkeşlikler.
Vicdan, martaval mertebesinde,
akbabalara leş olarak sofralara
ikram edildi.
Bombalanan insanlar,
açlığa yatırılmış bedenler,
deliliğe hapsedilmiş ruhlar,
tersanelerde ölüme önceden
yazılmış alınterleri,
komşumuzun yetim ve öksüz
bırakılmış, bedenleri kurşunlar ile doldurulmuş çocukları
hakkı talep ederken haksızlığa
reva görülen genç adamları, güzel kızları
körlüğün sebepleri oldular artık
bu memlekette
bilmeden ve istemeden.
Körlük, alna değince, göğün rengi
değişir
ziyan bahçenin o meşhum tarifi
sözlüklere girer.
Aklanmamış ne varsa hüviyetlerde
tarihe olduğu kadar geleceğe de
mahkum olur.
karnı deşilen zaman, bir intikam
yemini olup çıkar sonra.
Bu ülke
ağır kanamadır şimdi,
ecza bulma kudretinden yoksun.
Vebal, en ağır kelimedir
ve bu öykünün en netameli
tarafıdır.
11 Kasım 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder