Madem gelmiş bulundum, öyleyse döneyim.
Annem annemdi. Alnında ve ellerinde aşiret dövmesinin izi. Annem bana Allah’ı anlatırdı: La ilahe illallah. Türkçe bilmezdi. Utancımdı. Annem gelmesindi veli toplantısına. Öğretmenim onu görmesindi. Kara kavruktu. Altın dişleri vardı. Annem sanki siyahtı. Sınıfımızdaki öğretmen çocuğunun annesine hiç benzemezdi. Sanki ona niçin niçin benzemezdi? Tanrı yorgunken mi yaratmıştı onu, ne! Sanki annem niçin ölmezdi?
Niye geldim ki ben buraya?
Portakal kabuklarının küçük küçük doğrandığı, incelen boynuma boncuk boncuk, şifa olsun diye takıldığı zamanlardı. Hastaydım. Gövdem parça parçaydı. Annemin adını sayıklayacak yaşa mı gelmiştim, ne! Sonra annem beni alıp okutmaya götürmüştü de. Şeyh, bir mektup nasıl okunursa öyle okumuştu başıma. Et yemem gerekliymiş: ‘‘La havle vela kuvvete illa billah!’’ Oysa benim seneye de giyerim diye alınan pantolonum vardı. Ah, annem annem, tuzak ve fak kurmuştu kar kuşlarına. Daha etliydiler serçelerden. Alnıma isli lekeler çekildi. Solgun vücuduma da gümüş paralar kesildi. Şeyh sonra sonra, üzgün üzgün sözler söylediydi de annem koşup çaput astıydı dallara.
Şimdi kuyulara ayna tutan ben, dilimde biten bu kışla nereye kadar…
Daha ne olsundu! Onun geriye kalan tek erkeğiydim. Ayrılmama sebebiydim. Sarındığım yorganlar buzdu. Ağzımda kızarmış kar kuşu eti. Annemin anlattığı masallar da ısıtmazdı beni. Annem ayı göstererek üzerindeki lekeleri işaret etmişti: Henüz söz vardı, hepsi bir imaydı.
Şimdi kar her yağdığında yüzü kızaran ben, artık mecburum:
Dışarıda kar vardı. Sınıfta yaz!
Anneler büyük harflerle yazılır demişti öğretmen. Annenizin adını, defterinizin en baş sayfasının en baş satırına yazınız demişti sonra.
Öğretilen en büyük harflerle yazmıştım: GÜVERCİN.
Nasıl oldu da oldu. En arka sıradan değil de en ön sıradan: Bir parmak, havada!
– Örtmenim, örtmenim onun annesinin adı güvercin değil, KEVOK’tur. *
* Kürtçede “güvercin
* Kürtçede “güvercin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder